Sayfa(267-268): | |||
Hem kardeşlerimin, bu biçâre kardeşlerine verdiği makam uhrevi, hakîki, dinî makam ise; “Mektubat”da “ikinci mektub”un âhirindeki kaideye göre; şahsıma verdikleri ma’nevî hediye olan kemâlâtı; kendimi öyle bilsem, olmamasına delildir; kendimi öyle bilmesem, onların o ma’nevî hediyesini kabul etmemek lâzım geliyor. Hem kendini makam sahibi bilmek cihetinde enaniyet müdahale edebilir. Bir şey daha kaldı ki; dünya cihetinde hakâik-i îmaniyenin neşrindeki vazifedar makam sahibi olsa, daha iyi te’sir eder denilebilir. Bunda iki mâni var: Birincisi: Faraza velâyet olsa da (bilerek, istiyerek makam yapmak tarzında) velâyetin mahiyetindeki ihlâs ve mahviyete münafidir. Nübüvvetin vereseleri olan sahabeler gibi izhar ve dâva edemezler, onlara kıyas edilmez. İkinci mâni: Pek çok cihetlerle çürütülebilir ve fâni ve cüz’i ve muvakkat ve kusurlu bir şahıs sahib olsa, Nurlara ve hakâik-i îmaniyenin fütuhatına zarar gelir. Fakat bir nokta var ki, mucib-i şükrandır: Ehl-i siyasetteki düşmanlarım, mezkûr hakîkatları bilmedikleri için, şerefli, izzetli Eski Said’i düşünüp, mütemadiyen Nurlar bedeline benim şahsıma ihânet ve tenkis etmekle meşgul oluyorlar; ba’zı mutaassıb, enaniyetli hocaları da şahsımın aleyhine çeviriyorlar, güya Nurları söndürmeye çalışıyorlar. Halbuki Nurları daha ziyâde parlattırmağa vesile oluyorlar. Nurlar, âdi şahsımdan değil, Kur’ân güneşinin menbaından nurları alıyor. Alamescid Köyü Hocası İbrahim Edhem’in hâlîsane mektubiyle, ehemmiyetli ve Nurun ma’sûm şâkirdlerinin o mübârek hocanın dersinden tam hisse alan ve Nur dâiresine giren altı küçücük ma’sûmların kendi kendilerine düşünüp hocalarına söyliyerek, altı pusla kendi kalemleriyle yazarak, bu ihtiyar, hasta Said’e, o ma’sûm mübârekler, ömürlerinden herbiri bir kısmını vermesi, hakîkaten gâyet medar-ı hayret ve takdir bir hâdise-i Nuriyedir. Ben dahi o ma’sûmların o mübârek hediyelerini kabul edip, yine o küçücük Saidlere hediye ederek, benim yerimde çalışmak için bağışlıyorum. Cenâb-ı Hak, onları muvaffak eylesin. O küçücük Saidler ise, işaretlerinden: İbrahim, dokuz yaşında; Mustafa, on bir yaşında; Halil İbrahim on iki yaşında; Emin Yılmaz on dört yaşında; Mehmed on bir yaşında; Abdullah on iki yaşlarındadır. Kelimenin manası için üzerini çift tıklayınız. | |||